TÜRKİYEDE İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ UYGULAMALARI

Oktay Tan
Çalışma Bakanlığı Emekli İşçi Sağlığı Genel Md. Başyardımcısı
Dünya Gazetesi 05.01.0989

İş Kazalarında ve meslek hastalıklarında yasal durum, kısaca iş güvenliği mevzuatını incelemek için önce kazayı ve meslek hastalığını önleyici önlemlere ilişkin yasal hükümlerin uygulanıp uygulanmadığına uygulanmaması halinde işverene uygulanacak hukuki ve cezai yaptırımlara bakmamız gerekir. Şöyle ki; eğer bir yerde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin öngörüldüğü önlemler gerektiği biçimde alınıyor ise, işyeri tehlikeleri çok büyük oranda azalıyor demektir. Bunun içindir ki, devlet her şeyden önce iş güvenliğine ilişkin yasaları ve diğer düzenlemeleri yürürlüğe koyar. Böylece oluşan mevzuatın uygulanıp uygulanmadığını denetleyen, gerekli olan durumlarda irdari ve cezai yaptırımlara başvurarak iş yerlerinde iş güvenliği koşullarının yerine getirilmesini sağlar. Bu nedenle sorunun özellikle ulusal sağlık ve ekonomi ile ilgisinden dolayı devletçe çözümlenmesi gereği açık ve seçiktir.
O halde konunun yanıtını aramak , için işyerlerinde oluşan iş kazaları ve meslek hastalıklarına ilişkin istatistik verilerine bakalım. Bu konuda mevcut istatistik verileri sadece SSK’ da bulunmaktadır. Sigortasız kaçak işçilerin ve kırsal alanda çalışan tarım işçilerinin uğradıkları iş kazaları hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla beraber SSK’ nın 1987 yılı istatistiklerine yaklaşık bir milyona yakın işyerinde 2 milyon 878 bin 925 sigortalı işçi çalışmaktadır. Yani kaba bir hesapla yurdumuzda tüm çalışanların sekizde biri sigortalıdır. Bunlardan 158 bin 836 kişi iş kazasına uğramıştır. Kaza oranı yüzde 5.2’ dir. Yani her yüz işçiden 5.2’ si iş kazası geçirmiştir. Oysa bu oran ileri ülkelerde yüzde 3’ ü geçmemektedir. Yine, meslek hastalığına yakalananların sayısı ise 736’ ya ulaşmış, 1.149 işçi ölmüş, 2 bin 732 işçi ömür boyu sakat kalmıştır. Bir ülkede her gün 530 işçi iş kazası geçiriyorsa durum hem çok korkunç hem de çok ürkütücüdür. Çünkü verdiğimiz sayılara göre, çalışma saatleri içerisinde her dakikada bir iş kazası oluyorsa, bunun sonucunda her saatte bir kişi ömür boyu sakat kalıyorsa ve her iki saatte bi kişi ölüyorsa yetkililerin oturup düşünmesi gerekir. Bu durum küçük çapta bir savaş demektir.
Türkiye’ de İş Kanunu ve ilgili tüzüklerde, iş kazaları ve meslek hastalıklarını önlemek için alınması gereken tedbirler ileri ülkelerdekine benzer hükümleri içermesine rağmen, Bakanlık genelgeleri ile uygulama engellenmektedir. Hatta, İş Kanunu’ nda ki iş güvenliği tedbirlerini yerine getirme sonucunda uygulanacak para cezası en alt sınırını bir milyon liraya çıkaran 3493 sayılı yasa 11.11.1988 tarihinde yürürlüğe girmesine rağmen henüz uygulamaya geçmemiştir. Bu nedenle, başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişleri olmak üzere Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ile belediyelerin sağlık örgütleri kendilerine düşen görevi yerine getirmemektedir.

İŞVERENİN İŞ GÜVENLİĞİNE BAKIŞI

Hiç kuşkusuz çalışanın sağlığı her şeyden önce gelir. Bu nedenle insan yaşamının ve esenliğinin gözetilmesi, iş kazalarının önlenmesi yolunda gerekli önlemlerin alınması ile mümkündür.
Oysa bilinen gerçek şudur ki, güvenliğini sağlamak için gerekli olanı işveren yapsa, işçi de buna uysa ne iş kazası olur ne de üretim aksar. Ancak işverenler çoğu zaman, “Eğer ben her an işçileri kazadan uzak tutmak için çaba gösterirsem, o zaman üretime olanak kalmaz” diye düşünmektedirler. Ülkemizde hergün aynı tür kazalar yaşanıyorsa kaynağın da hep bu tür düşünceler vardır. Oysa iş güvenliğine önem verildiğinde üretimde verimliliğin artacağının bilinmesi gerekir.

İŞÇİLERİN İŞ GÜVENLİĞİNE BAKIŞI

İşveren “önce üretim” dediği için işçi de iş sağlığı ve iş güvenliğine ilgisiz. İşçi, konu doğrudan kendisini ilgilendirdiği halde hem ilgisiz, hem bilgisiz bazen de işverenden korktuğu için çekingen kalıyor. Ancak bu konuda ne işveren, ne devlet, nede işçi tek başına suçlu. Önce devlet kendi üzerine düşeni yapmamış, iş güvenliği konusunda ne işçiyi eğitmiş nede işverene yasanın emredici hükmüne rağmen işçiyi eğitmiş nede işverene yasanın emredici hükmüne rağmen işçiyi eğitmediğinden dolayı para cezası uygulamıştır. Oysa aynı devlet her gün televizyonda vatandaşlara katma değer vergisi ile ilgili eğitim vermektedir.
Sonuç olarak; işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu DEVLET, ciddi bir politika olarak benimsemedikçe bedelini yine işçiler, dolayısıyla toplum ağır bir biçimde ödeyecektir.